İmtisâl-i
"câhidû-fi'llah" olupdur niyyetüm (Niyetim
"Allah uğrunda
savaşınız"
âyetine bağlı
kalmaktır) Dîn-i
İslâm'ın
mücerred gayretidür gayretüm
(Gayret gösterişim
İslâm
dîninin gerektirdiği
gayrettir)
Fazl-ı Hakk u himmet-ı cünd-i ricâullâh ile (Allah'ın lütfu, kutlu din büyükleri ve askerlerinin yardımları ile)
Ehl-i küfri ser-te-ser kahr eylemekdür niyyetüm (Niyetim kâfirleri baştan başa bozguna uğratmaktır) İy Muhammed mu'cizât-ı Ahmed-i Muhtâr ile (Ey Mehmed! Hazret-i Muhammed 'in mu'cizeleri ile) Umaram galib ola a'dâ-yı dîne devletüm (Umarım Devletim din düşmanlarına galip gelecektir)
Fazl-ı Hakk u himmet-ı cünd-i ricâullâh ile (Allah'ın lütfu, kutlu din büyükleri ve askerlerinin yardımları ile)
Ehl-i küfri ser-te-ser kahr eylemekdür niyyetüm (Niyetim kâfirleri baştan başa bozguna uğratmaktır) İy Muhammed mu'cizât-ı Ahmed-i Muhtâr ile (Ey Mehmed! Hazret-i Muhammed 'in mu'cizeleri ile) Umaram galib ola a'dâ-yı dîne devletüm (Umarım Devletim din düşmanlarına galip gelecektir)
Fatih Sultan Mehmet
CİHAN
PADİŞAHLARININ KİŞİLİKLERİ VE SULTAN CAMİLERİNE YANSIMASI
Şüphesiz ki bize vizyon
olan pusulamız, gurumuz ve İslam’ın yıllarca yiğit
sancaktarlığını yapan Osmanlı İmparatorluğu’na altın
harflerle adlarını ve yaptıklarını kazıyan padişahlardır
onlar: Fatih, Yavuz ve Kanuni.
Yazımızın başındaki
şiirlerinden anlaşılacağı üzere Fatih Sultan Mehmet, ilme çok
düşkün bir padişah idi. Çünkü babası 2. Murat, büyük oğlu
Alaattin’in ölümü üzerine varis olacak olan bu oğlunun
eğitimine fevkalade önem vermiştir. Dönemin büyük alimlerinden
Molla Gürani’yi
ve Molla Hüsrev’i ona hoca olarak görevlendirmişti . Kendi
eğitiminde önemli yer tutan bu alimleri, Fatih ömrü boyunca
herkesten üstün tutmuştur. Resmi toplantılarda çok defa
alimlerle birlikte yemek yemiştir. Molla Hüsrev’e camide dahi
rast gelse hürmetini bildirmek maksadıyla ayağa kalkardı.
Vezirlerine bir yerde Molla Hüsrev’i göstererek, “asrın Ebu
Hanife’sine bakınız” demiştir.
Fâtih Sultan Mehmed, askeri
ve siyasî dehasının yanında ilmî yönden de Osmanlı padişahları
arasında önemli bir konuma sahiptir. Yeni devletin kurulmasında
eğitim ve öğretimin etki ve önemini her şeyden üstün tuttu.
Eğitim sistemini kânunla düzenleyerek ulemâ sınıfı diye
tanınan ve idarenin temelini meydana getiren diyanet ve hukuk
kurumlarını teşkilâtlandırdı . Açtığı medreselerle devletin
ilmîleştirilmesi ni esas aldı. Aklî ve naklî ilimlerde söz
sahibi olan âlimleri İstanbul’a topladı ve bu medreselerde
talebe yetiştirilmesini sağladı. Devrin önemli alimleri onun
zamanında dünyânın dört bir tarafından akın ettiler. Fatih
ilim ehline çok hürmet göstermiş, onların serbest düşüncelerine
mani olmamıştır. Kendisine fahri hoca ve musahip seçtiklerine
Hocam diyerek hitap etmiştir. Gerek İstanbul ve Edirne’de
oturduğu zamanlarda gerek seferleri esnasında ilim ehlini hep
yanında bulundurmuştur. En büyük zevki onların ilmî sohbet ve
münazaralarını dinlemek takip etmek olmuştur. Hatta seferlerinde
at üzerinde yolculuk yaparken dahi münavebe ile onlardan bazılarını
yanına çağırtır ve ilmî mübahaselerde bulundururdu.
İşte
bu denli ilim düşkünü bir Zat olan Fatih’in yattığı ve aynı
adla anılan cami ve Fatih Semti, İstanbul’un dini ilim
merkezidir. Yıl boyunca çeşitli zamanlarda düzenlenen kitap fuar
ve sergileri, Fatih’in bu kişiliğini vefatının ardından da
yaşatmaktadır.
Pâdişâh-ı
âlem olmak bir kuru kavgâ imiş
Bir velîye bende olmak cümleden a’lâ imiş.
Bir velîye bende olmak cümleden a’lâ imiş.
Yavuz
Sultan Selim
Fatih’in
torunu olan Yavuz Sultan Selim Han’ın kudretli kişiliği yanında
kibirden uzak tevazusu da tarihi kaynaklarda sıklıkla bahsedilir.
Bunlardan en bilineni, Mısır ve Hicaz seferlerinin ardından kutsal
emanetler, yüklü bir ganimet ve askeri başarılarla İstanbul’a
dönüşünde, ordu gündüz vakti Üsküdar’a varmıştır. Yavuz,
İstanbul halkının, kendisine büyük bir tezahürat yapacağını
haber aldığından Lalası Hasan Can’a: “Hava
kararsın, herkes evlerine dönsün, sokaklar boşalsın, ben ondan
sonra İstanbul’a gireyim. Fanilerin alkışları, zafet takları
ve iltifatları bizi nefsimize mağrur edip yere sermesin.”
demiştir. Ayrıca Yavuz Selim Han’ın, herhangi bir saray
halkından ayırt edilemeyecek kadar sade giyindiği malumdur. Yavuz
Selim’in yanındaki nedimleri ve vezirleri devamlı olarak
padişahın güzel elbiseler giymesini söylerler, fakat padişah
onların bu sözlerine pek rağbet göstermez ve sade giyinmeğe
devam ederdi. Yavuz Selim, israftan ve gösterişten de son derece
sakınırdı. Nitekim Yavuz Selim, mütevazi bir köşk yapılması
için Abdüsselam Bey adında birini görevlendirir. Bu zat çok
ihtişamlı bir köşk yapınca Yavuz Selim son derece hiddetli bir
şekilde; “Ben sana bu kadar para sarfına ruhsat vermemiştim;
basit bir gölgelik yapmanı istemiştim.” deyince Abdüsselam Bey
çok zor duruma düşer ve durumunu kurtarmak için de köşkü kendi
parasıyla yaptığını söyler ve hediye olarak kabulünü istirham
eder.
Böyle
mütevazi bir kişiliğe sahip bu Sultanın kabrinin bulunduğu kendi
ismindeki cami de, İstanbul’un tarihi Fatih semtinde, Haliç’e
yakın bir mekanda, evlerin, yerleşimin arasında kalmış mütevazi
bir ibadethanedir. O kadar ki, çoğu insan, İstanbul’da
yaşayanlar dahi onun kabrinin burada olduğunu bilmezler. Bu da
gösteriyor ki Yüce Allah onun samimi niyetine uygun bir kabir
hayatı yaşatmaktadır.
Kanuni
Sultan Süleyman’ın dönemin Fransa Kralı’na yazdığı mektup
Ben
ki, Sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren
Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in
ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve
Dulkadir Vilayeti’nin ve Azerbaycan’ın Acem’in ve Şam’ın
ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve
Kudüs’ün ve Diyarbekir'in ve Kürt diyarının ve bütün Arap
diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki, yüce
atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi ateş
saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve
padişahı Sultan Bayezıd Hân'ın torunu, Sultan Selim Hân'ın
oğlu, Sultan Süleyman Hân’ım
Türklerin
kendisine Kanuni ve Gazi, Avrupalıların ise " Muhteşem -
The
Magnificent Süleiman (Süleyman der Prächtige)" dedikleri
Süleyman Han, babasından devraldığı 6,557,000 kilometrekarelik
Osmanlı toprağını, yaptığı fetihlerle 14,893,000
kilometrekareye ulaştırmıştır. Bulunduğu yüzyıl, dünya
tarihine Türk asrı olarak geçmiştir. Yukarıdaki mektupta da
görüldüğü üzere İslam Sancağı hak ettiği büyüklükle
sallandırmıştır.
Memleketin
hemen her yerinde camiler, mescitler, medreseler, hamamlar ve
çeşmeler inşa ettirdi. Mimar Sinan'ın yaptığı Süleymaniye
Camii de bu devirde Türk azameti devrinin tacını teşkil
etmiştir. Koca Mimar Sinan büyük Hakan'a; "Padişahım sana
öyle bir cami inşa ettim ki, kıyamete değin ayakta duracak bir
metanete sahiptir." diyerek bu güzel eserini takdim etmiştir.
Hayatını yazmakla bitiremeyeceğimi z bu ulu Hakan’ın,
hayattayken sürdürdüğü muazzam çağı, kabrinin yanı başında
bulunan ibadethanede de görmek mümkün.
Yukarıda
belirttiğimiz bu 3 Ulu Hakan’ın yaşamları boyunca görülen
şahsiyetleri, vefatlarının ardından da kabirlerinin çevresinde
kendisini hissettirmektedi r. Allah bir kez daha onlara Gani Gani
rahmet etsin.
Kök
Türk