İlahını bulan Akıl...


Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır. (Nahl,12)
İmam Gazali Kimyai-Saadetinde müneccimleri anlatırken şöyle bir örnek verir: Kâğıt üzerinde yürüyen karınca siyahlaşan ve üzerinde bir şekil meydana gelen bir kâğıt görür; dikkat eder, kalemin ucunu görür ve sevinip der ki; «Bu işin hakikatini anladım ve kanaat getirdim ki; şekilleri kalem yapıyor» der.
Daha sonra gelen ikinci karıncanın, gözü daha açık ve görüş mesafesi daha fazladır. Der ki: «Hatâ ettin. Çünkü, ben bu kalemi müstakil bulmuyorum.
Onun ötesinde başka bir şey daha görüyorum, bu şekilleri o yapıyor». Buna sevinir. «Doğrusunu anladım ki, şekli yapan kalem değil, parmaktır. Kalem ise onun emrindedir» der.
İmam Gazalinin misalindeki karınca belli bir kapasiteye sahip. Kendince işin özünü bulduğunu zannediyor ve parmakları herşeyi yönlendiren ulvi sebeb olarak görüyor. Belkide karıncanın akıl edebileceği son nokta bu olsa gerek. İşte burada Allah (c.c.) ın nimet olarak vermiş olduğu insan aklı devreye giriyor ve şöyle diyor: Hakikat şu dur ki, o parmağı hareket ettiren bir el vardır ve o ele emreden bir beyin vardır. Beynin çalişması için oksijene ve yakıt olarak kullandığı glukosa ihtiyacı vardır. Her iki madde bitkiler tarafından üretilir ve insanların kullanımına sunulur ve bunu yapmak için kendisine öğretilmiş fotosentez tekniğini kullanır. Bu ‘fotosentez’ diye adlandırılan mekanızma aslında dünyaya ışınlanan güneş enerjisini kımyasal enerjiye çevirme işlemidir. Demek ki, akıl işlem görebilmesi için gücünü güneşten alır. Acaba güneş gücünü nereden alıyor? Her şeyin bir sonu olduğu gibi bizim güneşimizin de bir sonu olacaktir ve her gün bir adım daha yok olmaya doğru ilerlemektedir. Bugünki tespitlere göre bizi besliyen güneşimizin 5 milyar yıllık bir ömrü kalmıştır. Güneş bütün enerjisini tükettikten sonra yok olup gidecektir. Ve akıl şunu da kabul eder: sonu olan her şeyin bir başlangıcı vardır. Güneş 10 milyar yıllık yaşam süresince enerjisinin bir kısmını dünya insanlarına hibe edecek diğer kısmını da uzaya fırlatacak. Eğer güneş kendisinde yüklü olan enerjiyi bir emanetci olarak taşıyor ise kendisine bu emaneti kim devretmiştir?
Bu soruyu biraz daha irdelemek için enerji korunumu kanununu” hatırlıyalım. Bu fizik kuralına göre hiç bir enerji yok olmaz sadece belli bir sistem içinde şekil değiştirir. Belirlenilmiş sistem içinde ne çoğalır ne azalır. Enerji diye adlandırdığımız bu kuvvet öz olan bir yerden kopar, değişik merhalelerden geçer ve sonunda geldiği yere geri döner. Enerji yeri gelir güneş ısısı olur, hareket olur, manyetik alan olur, elektrik olur, madde olur, ama sonunda özüne döner geldiği yere dahil olur. Sonuç olarak şöyle diyebiliz: İnsan atacağı her bir adım ve yapacağı her işlem için hiç tükenmiyen bir kuvvete ve kudrete müracaat edecektir! Bu özellikleri taşıyan tek varlık ve öz Allah (c.c.) dır.
Bu bilgiler bize yine şunu onaylıyor ki, hiç bir amel Allah (c.c.) ın izni olmadan vuku bulmaz. Değişik vesileler silsilesince bize kuvvetinden bir nebze bahşetmemiş olsa, bizim bir kağıt üzerinde bırakın hikaye ve romanları yazmamızı, bir noktayı bile koymamız imkansizdir.
Bu Allah (c.c.) dan hibe olarak alınınan enerji değişik sekillerden geçtikten sonra yine özüne dönecektir. Belkide hiç özünden kopmamıştır. Biz Allah (c.c.) a ne kadar yakınız dersiniz? Belkide yunus balığının içinde mahsur kalan Hz. Yunusun yunus balığına yakınlığı kadar.
Dr. Fatih Sarı