Osmanlı Devletinde Azınlıkların Hakları

İslam Hukukunda insanlar, mensup oldukları dinlerine göre birbirlerine tefrik olunurlar.
Bu sebeple Osmanlı Hukukunda, İslam ülkesinde ikamet eden insanlar, dinlerine ve tabi oldukları devlete göre üç ana gruba ayrılırlar:
A: Müslümanlar
B: Zimmiler:  Yani Müslüman olmadığı halde, zimmet akdi ve İslam ülkesinin hakimiyet altında yaşamaya kabul eden ve İslam ülkesinde devamlı ikamet hakkına sahip olan insanlardır.
C: Müste´menler: Kendilerinin geçici olarak İslam ülkesine girme ve ikamet etme izni verilmiş olan yabancı gayr-i müslimler.
Bu üç ana grubu ayırdıktan sonra kendilerine verilen haklara gelelim.
1. Siyasi ve İdari Haklar: Bu haklar sadece zimmilere tanınmıştır.
Bu konuda iki önemli hususu dikkatimize çekmemizde yarar vardır.
Birincisi: Zimmiler, vatandaş oldukları İslam ülkesinde kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptirler. Din ile bağlantısı bulunmayan alanlarda zimmiler kamu görevlisi olabilmektedir. Bu kanunun tek istisnası, zimmilerin devlet başkanlığı, ordu komutanlığı, valilik, sancak beyliği, sadaret ve kadılık gibi hakimiyet hakkını kullanma manasında ifade eden görevlere getirilmeyişleridir.
İkincisi: Seçme ve seçilme hakları konusunda ise şunlar söylenebilir: Seçimle işbaşına gelen halifenin Müslüman olması gerektiği gibi, seçmenlerinin de Müslüman olması icab eder. 1876 tarihli İntihab-ı Mebúsan Kanunu ile bu esaslar çiğnenmiş ve zimmilere, İslamın verdiginden fazlası verilmeye kalkışılmıştır. Neticesi Osmanlı Devletinin zayıflaması ve yıkılması olmuştur.
 
2. Temel Hak ve Hürriyetler:
A) Zimmiler şahsi hak ve hürriyetlerden tıpkı Müslümanlar gibi yararlanmışlardır. Bunlar için de bazı cüzí sınırlamalar dışında, seyahat hürriyeti, şahsın dokunulmazlığı ve mesken hürriyeti gibi hak ve hürriyetler vardır. Bu Konuda tarihimiz, bütün insanlığa ibret olacak şeref sayfaları ile doludur. Zimmileri şahsi hak ve hürriyetlerinin, meşru ´dairede tanındığını, aslen Macar olan bir müsteşrik şöyle ifade etmiştir: “ 500 sene hakimiyetleri altında yaşadığımız Osmanlılar, bize hayat hakkı tanımasalar ve günde bir gayr-i müslim öldürselerdi, bugün Yunan, Sırp, Bulgar, ve Romen halkından bahsedilmezdi“.
B) Zimmilere din ve vicdan hürriyeti de meşru dairede tanınmış ve tatbik edilmistir. Osmanlı hukukunda zimmilerin dinleri ile baş başa birakılmaları, İslam´dan alınan temel bir prensiptir. Ancak İslam hakimiyeti ile bu hürriyetleri dengelemek için bazı kayıtlamaların getirildiği de inkar olunamaz. İslam devletler hukukuna göre sulh yoluyla fethedilen ülkelerde mevcut olan zimmilerin ma´bedleri dokunulmaz, ancak yenilerinin inşasına da izin verilmeyebilir. Savaş yoluyla fethedilen topraklarda ise, İslam devletinin reisi, amme maslahatına dayalı bir taktir hakkina sahiptir. İsterse, eskileri de yıktırabilir.
Bu seri hükümlere rağmen, Fatih Sultan Mehmedín savaş yoluyla fethettiği İstanbul´daki kiliselerin bir kismını olduğu gibi bırakması, Müslüman Türklerin din ve vicdan hürriyetine verdiği önemi göstermektedir.
3. Diger Haklar: Zikredilenlerin dışında kalan mevzularda, bir kısım cezai hükümler, aile ve miras hukukuna ait inanç farklılığından doğan bazı müesseseler dışında, zimmiler, tamamen Müslümanlar gibidirler. Şer -iye sicillerini tetkik edip de, Yorgi yerine Ahmedín ve İzak yerine Mehmedín mahküm edildiğini görenler, bu esasların satırlarda kalmadığını mutlaka müşahede edeceklerdir.
Kaynak:
Prof.Dr. A. Akgündüz, Doç.Dr. S. Öztürk: Bilinmeyen Osmalı. 1999 İstanbul.